SONUNDA BENİM GÜNÜM

     Geldi gelecek, yaptım yapacağım, yağdı yağmayacak derken benim günüm de geldi ve geçti. Nedendir bilinmez biraz stres yaptım galiba. Aslında her şey yolunda gidiyordu ama sanki bir şeyler yetişmeyecekmiş gibi geldi bana. Oysa havadan yana hiç bir sıkıntımız olmadı. Meteoroloji bizi yanıltmadı ve oldukça sıcak ve güneşli bir gün geçirdik. 
     Sanırım son günlerdeki çeşit sayısının artmasından etkilenmiş olacağımdan ben de biraz abartılı davranmışım. Ve bomba bilgiyi veriyorum: Böreğin birini pişirmeyi unuttuğumu ertesi gün fark ettim 🙂
    Gelelim tariflere… Çocuklar tarafından çok revaçta olan simit poğaçalarla başlıyorum. Aslında tuzluları her çeşitten yapmıştım; simitler kaşarlı-sucuklu, çiçek börek patatesli ve maalesef pişirmeyi unuttuğum börek ise kıymalı-mercimekli. Ne yazık ki biri eksik oldu işte. Simitler daha önceden denediğim bir tarifti. Sucuklular daha çok tercih edildi, bir dahaki sefere sucuklu sayısını fazla tutmak lazımmış.

    Salata önceden de söylediğim gibi Nurdan’dan tarifini aldığım Malatya usulü fellah köftesi. Bunu da önce 2 bardak bulgurdan yaptım, birden gözüme az gözüktü ve 2 bardak daha bulgur ıslatıp yuvarladım. Sonradan yoğurtlarken  fark ettim ki yarısı fazlasıyla yetiyor. Şimdi artan köfteler buzlukta.
     İncirli karamelli sütlü tatlı da daha önce tarifini verdiğim bir tat. Bu sefer içine ceviz yerine antep fıstığı koydum. Görüntü nefis oluyor.

   Kurabiyeler deneyip de yapmaya karar verdiğim ama tarifini yazmayı yetiştiremediğim kurabiyelerdi. O zaman için kızımın pikniğine yapmıştım. Onun söylediğine göre bu seferkiler çok daha güzel kabarmış.Hamuru bir kere yoğurup 3 farklı görüntüde yapıyorsunuz. Malzemelerin tamamını kullanınca 2 tepsi kurabiye oldu, daha az misafirler için yarım ölçü kullanılabilir.

     Şıralı tatlı seçimim büzgülü baklava idi. Bir gün önceden yapıp şerbetini dökmüştüm. Daha hafif bir tatlı yapabilirdim sanırım, çok fazla yenemedi çünkü. Katlama şekli önceden karışık ve zor gibiydi ama insanın eli alışınca gayet pratik bir şekilde sarılabiliyor. 

     Yaprak sarmaları kayınvalidem yaptı. Aslında kızlara sardıracaktım ama son anda caydıkları için bütün bir tencere sarma kayınvalideme kaldı. Biraz omuzlarını ağrıttık ama çok güzel olmuştu doğrusu. Ben tabakta son kalan bir kaç dolmayı da mutfağa götürürken merdivenlerde takılıp düşürünce hiç kalmamış oldu. Evet günün sakarlığını da böylece yapmış oldum. Ayağımın takılmasıyla merdivenlere kapaklanmam bir oldu. Neyse ki ufak tefek sıyrıklarla atlattım.
    Bu külahları da Jibek’in sayfasında gördüğümden beri yapmayı planlamıştım. Bu kanudaki en büyük yardımcım da Begüm odu. Külahları o yaptı. Eli zaten böyle işlere pek yatkın, bir kere tarif edince gerisini getirdi. Bana da hamurunu açıp külahlara sarmak kaldı. Genelde misafirlere ilk yaptığım şeyleri denemem ama bu seferlik oldu işte. Biraz daha sert bir hamur yapmalıymışım. Ben kıvamını kurabiye hamuru gibi yapmıştım. Bir de külahların alt kısmını biraz daha geniş bırakmak gerekiyormuş. Çünkü pişince içlerini patates salatasıyla doldurmak zor oldu. Hamur da yumuşak olduğundan pişerken şekli yassılaştı, bu yüzden külahların yalnız üst kısımlarını doldurabildim. Bir dahaki sefere çok daha iyi olacak sanırım.

     Çiçek şeklinde poğaça yapma fikri de Jibek’ten. Sitedeki görüntü çok hoşuma gitmişti. Mayalı olduğundan yapma konusunda sıkıntı olmaz diye düşünerek bunu da ilk defa olarak denedim. Burada da içine koyduğum kavrulmuş patatesli içten hoşlanmadım. Mayalı hamuru yumuşattı. Peynirli maydanozlu bir iç koysaydım daha kat kat olabilirdi. Halbuki iki tane çiçek oldu, birine de peynir koymak varmış. 

    Kayınvalidem hazır soyulmuş bal kabağı vermişti. Ben de boşa gitmesin diye onu pişirip bir kısmını tatlı olarak yedirdim, kalanını da ayırıp püre yaptım ve turta haline getirdim. Bu tarif tamamıyla bana ait. 1 veya 2 dilim yendi. Ben de ertesi gün sağlık ocağına getirdim ve afiyetle bitirdik. Sanırım diğerleri şimdi pişman olmuştur.

     Geriye pasta ve dondurma kaldı. Ayşe özellikle butik pasta istediğini söylemişti. Biraz zamanımı alsa da butik pasta yaptım. Aslında daha basit ve gösterişli bir pasta yapabilirmişim. Daha önce resmini gördüğüm saat şeklindeki pasta 2 katlıydı. Benim için bir katını yapmak yeterli olur diye düşündüm. Beşgen bir pastaydı, pastanın bir kısmı kesilip beşgen hale geleceği için kalabalığa yetmez diye büyük bir pasta yaptım. Ama pastanın dik durması gerekeceğini hesaba katmamışım. Pastanın çapı büyüyünce dikleştirmek mümkün olmadı. Böylece benim ki de kol saati görünümlü duvar saati oldu. Öyle olunca da kenarındaki fiyonklar ve süsler kendini gösteremedi. Onun için diyorum ki şimdiki aklım olsaydı bir kaç güzel çiçeği olan daha sade bir pasta yapardım. 

     Dondurmamız ya da gerçek adıyla “meyveli parfe” ise en son yenmek istenen tatlı oldu. Bu tarifin de aslı görümcemden geliyor. Seneler önce çok sık yapardık bu tarifi. Ama ben eklemeler yaptım tabii. O zamanlar yumurtayı, şekeri, krem şantiyi çırpıp dolaba koyardık. Ben içine bisküviler, meyveler ve ceviz de koydum. Üzerini de günkü amonyaklı pastam gibi karamelli sosla süsledim. Soğuk soğuk pek güzel oldu.

   Bunlardan başka yapıp da buzluğa kaldırdığım ve nasıl olacağını çok merak ettiğim mercimekli böreğim vardı. aslında hala da var. Çünkü pişirmeyi unuttum. Çeşit sayısı çok olunca aklıma bile gelmedi. Halbuki buzluktaki kupu almak için kaç kere buzluğu açıp kapattım. Yapacaklarımı yazdığım listeyi kaç kere gözden geçirdim. Ama demek ki o böreğin kısmeti yokmuş. Yokluğu da hiç fark edilmedi. Ertesi gün farklı bir şey düşünürken birden aklıma geldi. Ama ne fayda. Çok üzüldüm tabii. Mümkün olsa zamanı geri sarmak isterdim. 

   Her şey güzeldi bence. Gelemeyen Gülsüm Hanım bu resimlere bakarak neler düşünüyordur bilemiyorum. Güneşten kaça kaça, masamızı gölgeye doğru hareket ettirerek sonunda kendimizi ağaçların altında bulduk. Orada da kırk yıl hatırı olsun, 8 yıldır devam ettirdiğimiz bu güzel dostluk daha uzun yıllar devam etsin diye kahvelerimizi içtik. Şimdi bu satırları yazarken bizi bir araya getirmek için öncü olan, hepimizi toparlayan ama bizi yarı yolda bırakıp maalesef aramızdan ayrılan Seher Hanım’ı da anmak istiyorum. Onu da hiç bir zaman unutmayacağız sanırım. 
    Günümüzün adı “ana sınıfı günü” idi. Çünkü bir hafta önce SBS sınavına giren 14 yaşındaki çocuklarımız o zamanlar ana sınıfından yeni çıkmış, okula başlamışlardı. Biz onları bir arada tutmak için güne başlamıştık ama artık onlar anneleriyle güne gelemeyecek kadar büyüdüler. Kimimiz onlardan sonra doğan çocuklarımızı da büyüttük, kim bilir belki Ayşe’nin dediği gibi, gün gelir de torunlarımızla beraber güne geliriz. Allah hepimize sağlık ve sıhhat versin inşallah, biz yine görüşürüz…

  

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir