Ayder Yaylası çevresi bir takım otel ve pansiyonlar ile lokantalarla kaplı yine yemyeşil bir arazi. Bize burasının soğuk olabileceği söylenmişti. O yüzden tedbirimizi alarak geldik ama yine gayet sıcak bir hava ile karşılaştık. Aralarda yayla evleri de var.
Burada görülmesi gereken yerlerden biri de Gelin tülü şelalesi. Dağların arasından doğarak aşağıya doğru uzanan müthiş bir güzellik. Şelale manzaralı bir çay evinde çay ve ayran içiyoruz.
Biraz acıkınca da kuymak yiyelim dedik. Garsonla bir türlü anlaşamadık. Kuymakla mıhlama arasında gidip geldikten sonra bizim kuymak olarak bildiğimiz, mısır unu ve tereyağı ve de kuymak peyniri ile yapılan o güzel lezzeti getirdi. Uzun uzun kuymakla mıhlama farkını anlattı, her yerde farklı yapıldığını söyledi. Biz de kuymak niyetine Rizelilerin Mıhlamasını yedik.
Burada çayır çimen bol olduğu için insanlar bunun zevkini bolca çıkarıyorlardı. Ama o sıcakta bizim gözümüz almadı, zaten bizim için de bu kısmı çok farklı değildi.
Oradan aşağı inerken Timisvat Köprüsü’nde durarak herkesin yaptığı gibi fotoğraf çektirdik. Taş kemer bir köprüde. Köprüyü boş olarak bulduğum nadir anlardan biri….
Sonra yolculuk Zilkale’ye. Bu da yol üzerinde sıkça rastlanan evlerden biri.
Bu da Karadeniz’in espirilerinden biri. Abajur olarak kullanılmış kazanlar.
Yine bir köprü daha: Çinçiva (Şenyuva Köprüsü).
Devamındaki manzara çok güzel.
Uzun bir yolculuğun ardından Zilkale’ye varış. Çoğu kısmı yeniden onarılarak yapılmş, dağların tepesinde bir kale. Etrafta armut satan köylüler var.
Bir miktar ödeme yaparak kaleye giriyor ve daha da epeye çıkıyorsunuz. Sonra da manzaranın keyfine dalıyorsunuz.