DENİZ’İN DOĞUM GÜNÜ

 

     Cuma günü küçük yeğenim Deniz’in doğum günüydü. Pastasını da ben yapmaya söz vermiştim. Baktım ki ancak öğlen otobüsü ile gidebiliyorum, pandispanyasını yapıp da götüreyim dedim. Şimdiki aklım olsaydı pastanın tamamını burada yapıp götürürdüm. Ama otobüste götürmeyi gözüm almadı, a kadar uğraştıktan sonra bir şey olabilir diye düşündüm.
     Sonunda bulduğu çözüm pandispanyasını pişirmek, sonra da ara kremasını sürüp tekrar kilitli kek kalıbına koymak ve öylece bavula yerleştirmekti. Düşündüğümü aynen  yaptım. Şimdi aklıma geliyor, aslında üzerine koymayı düşündüğüm şeker patikleri de yapıp götürseydim benim için büyük kolaylık olacaktı. Niye mi?
     Ankara’ya indiğimde sat 16.30’du. Zaman baskısı üzerime binince elim ayağıma dolaştı. Hemen ganajla kaplayıp pastayı buzdolabına koydum. Çünkü hesaplayamadığım bir şey daha olmuştu, havanın soğuk olması gerekirken gayet ılımandı ve ara krema iyice yumuşamıştı.
      Pastayı yapmak için bütün malzemelerimi aldığımı sanırken merdaneyi unuttuğumu daha otobüsteyken fark etmiştim. Neyse ki otobüsün mola yerinde her nedense merdane satıyorlarmış. Hemen oradan aldım.
     Şeker hamurumu açmak için merdaneden sonra nişasta lazımdı. Annemin tarif ettiği yerdeki kavanozu aldım. Hamuru zaten bir türlü yumuşatamıyorum. Kızımla iki elden hamuru yumuşatmaya çalışıyoruz. Halbuki evde olsa mikrodalgada bir dakikada hallederdim. Hamur yumuşayınca bu sefer de nişasta bir garip. Sanki granüllü gibi. Açmak o kadar zor ki, kas yapıyorum. Sonradan öğrendim ki benim nişasta niyetine kullandığım şey aslında pirinç unuymuş. Siz siz olun sakın şeker hamurunu pirinç unuyla açmayın, zor oluyor.
     Pastanın üzerini şeker hamuru ile zar zor kapladım. Sıra patiklere geldi. Hazırladığım kalıplarla olmuyor. Küçültüyorum olmuyor, büyütüyorum olmuyor. Daha kolay bir patik yapmaya karar verdik. Bu arada zaman hızla ilerliyor, bir taraftan telefonlar geliyor, “daha hazır değil mi” diye. Daha beter sıkılıyorum.
     Sonunda önü ayıcıklı bir çift patik yaptım. Aslında bir de bebek yapmayı düşünmüştüm ama yetiştirmenin imkanı yok. Ben de pastanın kenarlarını süsleyeyim dedim. Süsleri de incilerle tutturdum.  
     Aslında her şeyin ters gitmeye başlamasının bir nedeni de modelleme kalıplarımın gelmemesi idi. İnternetten verdiğim sipariş bir haftasını doldurmasına rağmen henüz gönderilemediği için onlarsız yapmak zorunda kaldım.
     Sonunda ortaya bir pasta koyabildim. Tam olarak istediğim gibi olmadı ama fena da değildi sanırım. Bir daha ki sefere bu günkü tecrübelerimden yararlanarak her şeyi hazırlamış olarak götürmeye karar verdim. Tabii yine ben yaparsam…

     Pastayı bitirir bitirmez hemen kardeşimin evine gittik. Orada bizi annemle kardeşimin hazırladığı harika bir sofra bekliyordu. Her şey hazırdı, pastayla beraber her şey tamam oldu.

    Deniz’in resimlerinden yapılmış magnetler çok sevimliydi. Bir hatıra olarak kalacak. Annem de benden özenip şeker hamurundan ilk defa kurabiye denemeleri yapmıştı. Yapmakla da kalmamış çok şık paketler hazırlamıştı kurabiyeler için.

        
      Sofradaki salatalar semizotu salatası ve havuç salatasıydı. Ayrıca kısır da vardı.

      Babaannesi de boş durmayıp incecik kalem gibi dolmalar sarmıştı. Zeytinyağlı dolma birer lokmalık, çok güzeldi.

          Deniz’in dişi çıkalı epey olmuştu ama annem yine de diş buğdayını da yapmıştı.

     Sofradaki en bahtsız şey meyveli çizkekti. Bu kadar çok çeşidin yanında onun tadına bakan pek olmadı. Onu da paket yapıp yanımıza aldık.

2 Yorum

  1. Canım öncelikle yeğenin doğum günü kutlu olsun…sağlıklı nice güzel yaşları olsun…Pirinç unuyla hamur açıldığını ilk defa duydum:-)) olabiliyo boyle aksilikler..herşey çok güzel görünüyor..ellerinize sağlık.

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir